ÇOCUKLUĞUMUN ŞEHRİNİ ARADIM
Muharrem ÇİFCİBAŞI
.

 

Güneşin doğuşu ile birlikte kendimi dışarı atıp, çocukluğumun geçtiği şehri aramaya başladım. Sokaklar sakin ve sessiz. Birkaç başıboş köpek çöp kutularının etrafında yiyecek ararken, geri dönüşüm emekçileri de içlerinde işe yarar malzeme arayışında.

            Şehrin büyük çoğunluğu uykuda. Sadece, uykuda olanların, uyandıklarında ihtiyaç duyacakları günlük yiyecekleri hazırlama telaşında olan esnaf uyanık. Fırıncılar, lokantacılar, çay ocakları vb. işletmelerin esnafı çoktan işinin başında.

            Bu aralar çocukluğumun geçtiği şehri aramak için sabah erken saatlerde, güneyden-kuzeye, Doğudan batıya doğru uzun yürüyüşler yapmaya başladım. Niyetim çocukluğumuzun şehri ile, günümüzde yaşadığımız şehrin değişimini gözlemek.

            Şehrin güneyine doğru süzüldüğümde, gözüm yeşil bağları, bahçeleri, ekin tarlalarını ve uzun çim alanları aradı. Arayışım boşuna çıktı tabi ki, o güzelim yeşillikler gitmiş yerine milyonluk beton yığınları gelmişti.

            Sıra sıra dizilmiş, çok katlı devasa binalar, yolları doldurmuş araçlar, insanların hareket alanını kısıtlayan yollar, kaldırımlar, reklam ürünleri. Oysa bizim çocukluğumuz da bu alanlar özgürce koşup oynadığımız mekanlardı. Kokarca diye adlandırılan çocukların coşkuyla. Neşeyle, türlü yaramazlıklar yaparak oynadıkları su havuzu bile vardı. Şehrin yerli ürünlerinin çoğu bu mevkilerde yetişir, Perşembe Pazarı buram buram doğal meyve ve sebze kokardı.

            Şehrin kuzeyi, güneyine göre yeşillik ve tarım alanlarından mahrumdu.  Daha çok gecekondulardan oluşan bir mahalle yapılaşması içerisindeydi. Şimdilerde bu kesim de çok katlı binalar ve komşuluk ilişkilerinin merdiven boşluklarına hapsedildiği alanlara dönüştü. Adına Kentsel Dönüşüm dediğimiz, mahalle kültürünü yozlaştıran bireyselciliği öne çıkaran mimari alanlara hapsolmuş.

            Batıya doğru yöneltildiğimde ise, Kayaardı Bağlarının beton binalar ile kıskaca alındığını gördüm. Yazın yeşilliği arasında kaybolan binaların Sonbaharla birlikte ortaya çıkmasıyla, Kayaardı Bağlarının da ucundan kıyısında kaybolmaya yüz tutmaya başladığı ortaya çıkmakta. Hamamlı, Kumluca derken Fertek’de de azalan yeşil ve çoğalan yapı stoğuna yenik düşmek üzere. Oysa Fertek Köyüne kocaman ağaçların altında yeşillikler içerisinde girilirdi.

            Doğuya doğru uzanırken şehrin tek katlı, bahçeli müstakil evlerin nasılda kısa sürede çok katlı yapılara dönüştüğünü görmek ne üzücü. Bize has hayat tarzımızı yansıtan, ailenin tüm bireylerini kuşatan, müstakil evler yıkılırken, yerine dikilen, birbirine yakın çok katlı binalar ile aileler de dağılıp gidiyor. Bir diğerini görmeden duramayan akrabalar, aman benden uzak olsun aynalayışına sahip durumuna gelmiş.

            Şehrin merkezini geçmiş ile kıyaslamadan geçmek olmaz. Ne Büyük Sinema var? Ne de Küçük Sinema? Hatta Renkli Sinema bile yok. Yerlerinde yeller esiyor. Derinkuyu Garajı İş Merkezi olmuş. Vali Konağı apartmanlara kurban gitmiş. Şehrin Merkezine bulunan yüksek duvarlı bahçeli evlerden bir tane bile kalmamış.

            Neyse ki, Saat Kulesi yerinde duruyor. Niğde Kalesi çevre düzenlemesi ile bayağı değişmiş. Ne süs havuzları kalmış. Ne de Çay Bahçesi. Kaleden şehrin dört bir yanını izlerken, film şeridi gibi gözümün önünden geçen çocukluğumun şehri betona yenik düşmüş.

            Uçurtma uçurduğumuz geniş alanlar yok. Top oynadığımız çimen alanlarını bulamadım. Evlerin bahçesine kurulan tulumbalar üretimden kaldırılmış. Suya artık tulumba ile ulaşmak ne mümkün. Artık su musluktan içilmiyor. Marketler hazır su bidonları ile dolu.

            Cici’nin güzelim arabası müzeye kalkmış. Şehir merkezinden, Cezaevine sefer yapmıyor artık. Şehrin sokaklarında nal sesleri duyulmuyor. Korna sesleri, egzoz dumanları her yeri kaplamış. Fayton Arabası çoktan işlevini kaybetmiş, yerini sarı taksiler almış.

            Bor Garajı, Kültür Merkezi olmuş. Çok uzaklara Şehirlerarası Terminal yapılmış. Merkezdeki küçük hastanemizin yerine Valilik Binası yapılmış. Tam bir kaos ortamının yaşandığı yeni hastane ve civarı meydana çıkmış.

            Biriket ocaklarının bulunduğu boş alanlar evlerle dolup, Kerpiçlik koca bir mahalle olmuş. Yürüyerek her yerine ulaştığımız şehirde artık ring seferleri atan Halk Otobüsleri hizmet veriyor. Yani ulaşım paralı hale gelmiş.

            Gençlerin kaçamak yaptıkları küçük, mütevazi, sade pastaneler yerini gösterişli marka ürünlerin pazarlandığı büyük kafelere bırakmış. Şehre gelen köylülerin uğrak yeri esnaf lokantaları restoran adı yerilen yeme-içme alanları olmuş.

            Kahraman mahalle bakkalımız, zincir marketlere yenilmiş. Tezgâh altında satılan alkollü içecekler mantar gibi patlayarak, caf caflı mini marketler haline getirilmiş.  Manavlar, marketlerin bir köşesine sıkıştırılarak, taze ürüne ulaşmak zorlaşmış.

            Neyse ki; Çimento Fabrikasının bacasına filtre takılmış da çevreyi toza bürüyen çirkin görüntü ortadan kalkmış. Çocukluğumun şehrinden geriye ne kalmış derseniz. Ecdadın yaptığı mimari yapıların dışında hiçbir şey kalmamış.

            Çocukluğumuzla birlikte şehirde değişmiş, gelişirken plansız, gelecek hesabı yapılmadan, yeşil ve tarım alanları yok edilerek betona kurban gitmiş. Çocukluğumuzun anıları da tarihin sisli alanların da yok olup gitmiş.

07 Ekim 2022

Muharrem Çifcibaşı/Niğde

 

09-10-2022 00:09
Bu Yazıyla İlgili Yorumunuz ?

Okuyucu Yorumları
Diğer Yazıları
HIZLI ARAMA


ANKET

Niğde'nin En Büyük Sorunu ne?

Tüm Anketleri Görmek ve Oy Kullanmak İçin Tıklayın

KONUK YAZARLAR
ENÇOK OKUNANLAR
GAZETE İLK SAYFALAR
NAMAZ VAKİTLERİ
HAVA DURUMU


NİĞDE