
Hepimizin malumu ve “mağduru” olduğu üzere Korona virüs salgınıyla mücadele bir yıla yaklaşan bir süredir devam ediyor. Zaman zaman sokağa çıkma yasakları uygulanıyor, maske, mesafe, temizlik kamu spotları kulaktan kulağa, gözden göze geziyor, zaman zaman da kısıtlamalar yoluyla salgınla küresel bir mücadele veriliyor. Biz de bir şekilde bütün bunların muhatabı, parçası oluyoruz. İşte bu yazı o uygulamarın birinde yani sokağa çıkmanın kısıtlandığı günlerde yazılıyor. Artık hafta sonları evlere kapanmak mutadımız oldu. Oldu olmasına ama iyi mi oldu, kötü mü oldu cevap herkesin nezdinde farklı. Sosyalliği sokakla özdeşleştirdiğimizde eve döndüğümüz vakit bize kalan yalnızlık oluyor. Oysa eşyaya, kitaplara, müziklere yoldaş gözüyle baktığımız zaman yalnız kalan biz değil sokaklar olacaktır.
Tebdil-i mekan, tebdil-i “her şeyde” ferahlık vardır
Cuma günü saat 21:00’da başlayan kısıtlama pazartesi sabah 05:00’a kadar sürüyor. Koca bir hafta sonu. Hiç kitap okuyor muyuz? Film izliyor muyuz? Ailemizle, eşimizle, çocuklarımızla uzun uzadıya sohbetler gerçekleştiriyor muyuz? Uzun zamandır görüşemediğimiz bir dostumuzu bu bol vaktimizde rahat rahat arayabiliyor muyuz? Yanlış anlaşılmasın kitap okumayan, film izlemeyen insanları eleştirme ya da onları hizaya getirme çabası değil maksadım bilakis hayatın, rahatımızı bozduğumuzda çok daha anlamlı hale gelmesini düşünmemden ötürü statik halimizden bir şekilde kitaplar, filmler vs. vasıtasıyla ayrılmamızın mümkün olabileceği ihtimalinden dolayı bunları zikrediyorum. Çünkü canım efendim, mesela bir örnek üzerinden anlatacak olursam Alzheimer hastalarına tavsiye edilen, faydalı olacağının düşünüldüğü bir şey vardır ki o da; taşınmaktır. Yer değişikliği yapmaktır. Tebdili mekanda ferahlık vardır demiş büyüklerimiz. Bu ne demek oluyor? yıllardır yaşadığımız, aşina olduğumuz hatta o kadar ki bilmediğimiz tek bir sokağı bile olmayan mahallemizden, hiç bilmediğimiz bir yere taşınmak. Yeni yüzler, yeni arkadaşlar, yeni bakkal, yeni fırıncı, yeni komşu, yeni ev, yeni mahalle, yeni yollar, sokaklar, kaldırımlar, tabelalar vs. her şey yeni. Bu yeniliklerin beyni harekete geçirmesinden sebep faydalı olduğu düşünülmektedir. Yani faydasız olan şey neydi? 30 yıl aynı yerde oturmak. Bunlar örnek efendim. 30 yıl aynı yerde oturmak elbet kötü bir şey değildir. Fakat öğrendiklerimizin, bildiklerimizin, insaniyetimizin 30 yıl aynı yerde çakılı kalması kötüdür. Neden diyeceksiniz nedeni şu insanlar zaman ve mekandan çok daha hızlı değişiyor. Bir zamanın tazim cümlesi şimdilerde hakarete dönüşebiliyor. Bir vakitler zarafet göstergesi olan cümleler şimdilerde müstehzi bir tavır addedilebiliyor.
Konfor alanında mukim olmak
Bir vakitler kitap okumanın yegane öğrenim biçimi olduğunu düşünürdüm fakat şimdiler de kesinlikle bunun çok yanlış olduğunu düşünüyorum. Artık günümüzde iletişim kanalları o kadar çeşitlendi ve ziyadeleşti ki öğrenmenin adresleri de dolayısıyla çoğalmış oldu. Yani lafı gevelemeden şöyle diyebilirim; kimisi kitaptan öğrenir, kimisi filmden, diziden, kimsi podcastten, kimisi Youtube’dan, kimisi mobil uygulamalardan, kimisi yüzyüze derslerden... Artık adam akıllı oturup kitap okumamış, dergi karıştırmamış ama kendini teknolojinin imkanlarından faydalanmak suretiyle çok iyi yetiştirmiş insanları daha çok görmeye başladık. Bu da demek oluyor ki öğrenmenin, rahatımızı bozmanın sayısız yolu var çağımızda. Matrix filminde Morpheus karakteri “Cehalet mutluluktur” der. Neyin mutluluğu? Bilmediğimiz kötülüklerin, yanlışların, zulümlerin, ezaların, cefaların mutluluğu. Hüseyin Sebilci’nin okuduğu bir gazelde yanık sesiyle okuduğu gibi; Derdime vakıf değil canan beni handan bilir! Derdine vakıf olamadığımız insanları bittabi handan, mutlu zannedeceğz... Çok uzağa gitmeğe gerek yok eşimzin, dostumuzun, kardeşimizin, iş arkadaşımızın derdini bilmiyorsak mutluyuzdur... Bu günler tam da birbirimize daha sıkı sarılacağımız, kucaklayacağımız, şifa olacağımız günler değil mi? Hafta içinde yoğunluktan arayamadığımız, soramadığımız dostlarımızı hafta sonu vaktin bol olduğu demlerde de arayamıyorsak kendimizi kandırmayalım sorunumuz yoğunluk değildir. Hergün yorgun argın işten gelip, yemeği yeyip doğruca yatağa koştuğumuz günlerde yaşarken, eşimize, çocuğumuza, ailemize vakit ayıramayışımızın nedenini yorgunluğa bağlıyorsak ve koskoca hafta sonu sabahtan akşama kadar elimizde telefon, ailemizin yüzüne bakmıyorsak kusura bakmayalım sorunumuz yorgunluk değil. Sorunumuz rahatımızdır. İşte bunun için rahatımızı biraz bozmayı, etrafımızda olan biteni kavramakla beynimizi biraz yormayı tavsiye ediyorum. Karşımızdakinin farkına varmayı tavsiye ediyorum. Bu bir kitap da olabilir, bir insan da olabilir, aylardır görmediğimiz pencere önünde öylece duran bir saksı çiçeği de olabilir bütün bunların farkına varmaktan bahsediyorum. Yani onların orada bulunduğunun bilincinde olmaktan. Yanımızda, yanıbaşımızda... Ama biz onların farkında mıyız. Yoksa kendi konfor alanımızdan hiç çıkmayan bencil insanlara mı dönüşüyoruz yavaş yavaş? Bu soruları namı hesabıma ara ara kendime sormaya çalışıyorum. Kıymetli okurlarımla da bir derdimi, aklımdan geçen bir şeyi paylaşmak istedim... Hayırlara vesile olur inşallah...
Halil ÖZKAN
ANTİK ÇAĞ OYUNLARINDA KEMİK ALETLERİN KULLLANIMI
YENİMuharrem ÇİFCİBAŞI
ÇOCUKLUĞUMUN ŞEHRİNİ ARADIM
YENİMuhammed Safa ULUSOY
ÖTELERDEN BİR SES
YENİSelçuk Hüseyin DEMİRTAŞ
Demokrasi Amaç mıdır? Yoksa Araç mı?
YENİMansur Esen
ÇANAKKALE 1915 ZAFER mi?..Sedat ÇAĞLAR
ÇANAKKALEDE NELER YAŞANDI
YENİAbdullah Güven
"ETCEP" BİR TOPLUMSAL YOK OLUŞ HİKAYESİ
YENİTuğba Doğan
BEKLEYENLER MASASINDA MUHAMMED SAFA ULUSOY
YENİMustafa Beyaz
Eğitime siyaset müdahale ederse!Nizamettin Yıldız
HIDIRELLEZ VE 1 MAYISErtuğrul YAĞIZ
MHP'nin Niğde Mitinginden Sonra Dikkat Çeken NotlarBayram AKTAŞ
B’Aşka NiyetliBehlül Yasin Aksoy
DARBEDEN NOTLAR.. BU YAZIYI İYİ OKUYUN!Savaş ÖREN
EN DOĞRU REHBERDEN ÖĞÜTLERMUHAMMED SAFA ULUSOY
Sokağa çıkamıyoruz ama evde de kalamıyoruz!
Sitemizdeki yazı, resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. İzinsiz, kaynak gösterilmeden kullanılamaz.
Tasarım & Yazılım : Networkbil.net
UmutFM.com.tr